<$Bl
<$BlCumartesi, Aralık 24, 2005>
<$Bl

Nihayet geldim. Hep Almanya hep Münih'ten sıkılıp bu sefer Vietnam üzerinden geldim. (İnanmayan olursa diye aprondan uçağımın resmi). Almanya ile hemen hemen aynı fiyattı ve iki alternatifim vardı, ya Singapur'dan bir aktarma daha ekleyip hiç kalmayacaktım, ya da 1.5 gün Vietnam'da bekleyip gelecektim. Tabi ki ikincisini seçtim.

Benimle benzer rotayı izleyen bir de genç bir İngiliz çift vardı, Atina'ya giden. 1.5 günün yarısına yakını uykusuzluktan uyuyarak geçti zaten. Gerisinde de şehirden ayrılamadan dolaştık. Hava çok sıcak değildi bu mevsimde (yaklaşık 25 derece) ama çok nemliydi. Kış ortasında bu kadar terleyeceğimi düşünemezdim.

Saygon'da tapınakları, barları andıran yerleri, ara sokaklarını, nehir kenarını, dansetmek için kadınlara para verdiğiniz kulüpleri gezdik. Şehrin bir iki mahallesi 21. yüzyıla girmiş, gerisi hala 19. yüzyılda, çok orijinal, çok egzotik. Biraları berbat ama ilginç bir baharat tadı var.

Ama oradaki tüm 39 saatin en inanılmaz noktasını son sabah İngilizlerin beni kahvaltı için götürdüğü otelde gördüğüm Michael Caine oluşturdu. Yanımdakiler olmasa herhalde ben yine yanına gider ama cesaret edip konuşamazdım, hele adamın cockney aksanını düşününce. Ama pek hoş oldu. Martin'le ikisi konuşurken ben Quiet American'dan bahsettim, o da filmi çekeli beri tekrar gelmek istediğini söyledi. Ben filmi seyretme hikayemizi ve Elçin'i anlattım. Bunu yazmalısın dedi. Sonra onlar muhabbete devam ettiler.
Evet, aynen böyle oldu.

(*): Evliya Çelebi

<$Bl0um:

<$BlYorum Gönder